İsviçre: Yönetim Modeli, Siyasi Yapı ve Gözden Kaçan Kusurlar

İsviçre Konfederasyonu, güçlü bir federal cumhuriyet ve doğrudan demokrasinin unsurlarını bir araya getiren benzersiz bir yönetim sistemine sahiptir. Yönetim, yetkilerin belediyeler, kantonlar ve federal hükümet arasında bölündüğü üç ana seviyede işler. Vatandaşlar, sık sık yapılan referandumlar ve halk girişimleri aracılığıyla bu sürecin aktif bir parçasıdır.

Sistemin en temel birimi olan yaklaşık 2.100 belediye, yerel yönetimden sorumlu olup, okullar, yerel yollar ve atık yönetimi gibi hizmetleri bağımsız olarak yürütürler. Bu belediyelerin üzerinde, kendi anayasaları, hükümetleri ve parlamentoları olan 26 kanton yer alır. Eğitim, sağlık ve polis hizmetleri gibi birçok önemli konu kantonların yetkisindedir.

İsviçre’nin çok dilli yapısı, kantonlara da yansır. 26 kantonun 17’sinin ana dili Almancadır. Dört kanton Fransızca, bir kanton (Ticino) ise İtalyanca konuşur. Ayrıca, dört kanton birden fazla resmi dili kullanır. Bern, ana dili Almanca olmasına rağmen Fransızcayı da resmi dil olarak kabul eder. Fribourg’da nüfusun çoğu Fransızca konuşurken, Almanca da resmi dildir. Valais (Wallis) Fransızca ve Almanca olmak üzere iki resmi dile sahipken, Graubünden ise Almanca, İtalyanca ve Romansh olmak üzere üç resmi dili olan tek kantondur.

Kantonlar üstü konulardan (dış politika, savunma, ulusal ekonomi vb.) sorumlu olan federal hükümet, üç ana organdan oluşur: Nüfusa dayalı Ulusal Konsey (200 üye) ve kantonlara dayalı Eyaletler Konseyi‘nden (46 üye) oluşan Federal Meclis; yedi üyeli Federal Konsey (Hükümet), bu yedi üyeden biri her yıl Federal Konsey’in başkanı olarak seçilir, böylece yönetimde sürekli bir dönüşüm sağlanır; ve en yüksek yargı organı olan Federal Yüksek Mahkeme.

Bu yönetim yapısı, vatandaşların siyasi süreçlere aktif katılımını teşvik eder. Federal düzeydeki oylamalar yılda dört kez (Mart, Haziran, Eylül ve Kasım aylarında) gerçekleştirilir. Bu oylamalar genel seçimler değil, anayasa değişiklikleri, uluslararası anlaşmalar veya yeni yasa teklifleri gibi belirli konuları kapsar. Oy kullanmanın en yaygın yolu ise postadır.

Bu sistemin pratikteki kusurlarıyla ilgili kendi fikirlerimi belirtmek gerekirse: Bu sistem ilk bakışta hayranlık uyandırsa da, pratikte bazı önemli kusurları da beraberinde getirir. Doğrudan demokrasinin işlemesi için halkın büyük çoğunluğunun sürece katılması gerekirken, İsviçre’de seçimlere katılım oranları oldukça düşüktür. Bu durum, ülkenin yönetiminin yine bir azınlığın kararlarına bağlı kalması gibi bir paradoks yaratır. Örneğin, son üç federal seçimin katılım oranları şöyledir: 2023: %46,6, 2019: %45,1 ve 2015: %48,5. Bu durum, azınlığın çoğunluk üzerindeki etkisini artırıyor. Oysa, doğrudan demokrasi veya genel olarak demokrasi diyebilmemiz için çoğunluğun ne düşündüğünü bilmemiz gerekir. Bu nedenle, siyasilerin halkı oy kullanmaya teşvik etmesi ve doğrudan demokrasiyi pekiştirmesi için çalışmalar yapması gerekmektedir.

Sistemdeki bir diğer önemli eksiklik ise oy kullanma hakkıdır. Bir ülkede yasal olarak ikamet eden ve vergisini vatandaşlar gibi ödeyen bir kişinin, özellikle ekonomik kararlar gibi hayatını doğrudan etkileyen konularda söz hakkının olmaması, temel bir haksızlık olarak görülebilir. Bu durum, temsil ve eşitlik ilkeleri açısından ciddi soru işaretleri yaratmaktadır.

Tüm bu eleştirilere rağmen, İsviçre’nin yönetim sistemi, sahip olduğu şeffaflık, istikrar ve doğrudan söz hakkı mekanizmalarıyla eşsiz ve değer biçilemez bir model olmaya devam etmektedir. Eksikliklerine rağmen, demokrasiye yeni bir soluk getirme potansiyeli taşıyan cesur bir modeldir.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir